Kadın söylenip duruyordu. Son günlerde oldukça mutsuzdu. Kocasının ilgisizliği, çocukların vurdumduymazlıkları üstüne üstlük bir de zamlar onu iyice bunaltmıştı. Sorunun farkındaydı ama yine de öfke nöbetlerine engel olamıyordu. Gerçi böyle davranması onu daha da mutsuzlaştırıyordu.
Oğlu Gürkan kendine sandviç yapmış; peyniri, salamı, domatesi kısaca her şeyi ortada bırakmıştı. Ekmek kesilmiş, kırıntıları ekmek tahtasının üzerinde bırakılmıştı. Mutfak tezgâhı berbat görünüyordu.
– Allah’ım ne kadersizmişim! Neydi benim günahım neden geldim ki bu dünyaya! Ah çocuklar ah! A kızım mutfağa gelip bana yardım etsen… Pelin!
-Geliyorum anne!
-Son geliyorum lafının üstünden yarım saat geçti be kızım!
– Anne bak face’de ne yazmış arkadaşım?
“ Yüzde ısrar etme, doksanda olur.
İnsan dediğinde noksan da olur.
Sakın büyüklenme, elde neler var!
Bir ben varım deme, yoksan da olur.”
– Gel mutfağa da bağırma deli danalar gibi…
– Anne, bizim sınıftan imamın oğlu ne yazmış duysan gülmekten ölürsün ya!
-Çatlatma artık, söyle ne yazmışsa…
– “Kim ki eder bu dünyada yılbaşını baş tacı,
Ahrette etine batar süslenen çam ağacı.”
-A çok ayıp!
-İmamın oğlu Recep’in yanında oturan Ramazan da az değil ha!
-Eeee… O, ne yazmış?
-Sıkı dur bak! “Yedi Hıristiyan birleşip danaya girmedikçe ben de çam ağacı süslemem.” Çok komik… Birbirlerinin durumlarını da beğenmişler. Anne, bu çocuklar sınıfta en arka sırada vallahi üç aylar gibi yan yana oturuyorlar. Recep ile Ramazan’ın ortasında oturan çocuğun adını bil bakalım!
-Üç aylar dediğine göre Şaban olmalı ortadaki çocuğun adı. Şaka gibi ya! Neyse bırak gevezeliği de sofrayı kurmamda yardımcı ol veya salatayı sen yap.
Annesinin yanağına kocaman bir öpücük kondurdu Pelin. Böyle anlarda yumuşatırdı onu sıcak tavırlarıyla… Aslında ana- kız güzel anlaşırlardı. Zaman zaman ters düştükleri konular olsa bile sonunu tatlıya bağlamayı becerebilirlerdi. Zaten Pelin de sorunlu bir çocuk değildi. Derslerinde de oldukça başarılıydı. Ancak mutfak işlerinden pek hoşlanmıyordu. Annesini kırmamak için gerektiğinde ister istemez yardım ederdi.
-Anne ya oğluna dedim ” Annem yemek hazırlıyor, birazcık sabret!” Bak sandviç yaptı, ortalığı dağıttı. Şimdi de “Aç değilim.” Diyor. Of ya! Anne ya! İnternete de onun izniyle girebiliyorum. Çok acıkmışım. Mis gibi koktu tereyağlı pirinç pilavı…
-Afiyet olsun yavrum!
Kadın mutfaktan oğluna seslendi:
-Sofra hazır!
-Ben yemeyeceğim! Şimdi internette Burcu ile yazışıyorum, bölme sohbetimi!
-Bıktım internetinizden, Facebook’unuzdan… Facebookun da b.kunu çıkardınız be!
-En azından telefonla konuşmaktan ucuz, bırak yazışalım gönlümüzce! Zaten harçlıklar da yetmiyor. Kızı haftada bir sinemaya götürmek de lüks artık.
-Halinize şükredin. Sabancı’nın torunu değilsiniz. Kapıcımızın çocuğu olsaydınız ne yapardınız? “Adını Feriha Koydum” adlı dizi izleyin de ders alın.
Biraz sonra Gürkan, internetten düştüm diye sızlanarak mutfağa geldi. Annesi son sözcüğü duydu.
-Ne? Düştün mü? Bir yerin acıdı mı?
Çocuklar kahkahalarla güldüler.
-İnternetten düşünce canımız acımaz da ruhumuz acır bazen… Kız, şimdi yanlış anlayacak. Of ya of!
-Çocuklar, yemeğinizi yiyin, akşama muhteşem bir sofra hazırlayacağım. Akşam yeni yılı her zamanki gibi ailece evde kutlayacağız. Babanız bugün bile çalışıyor. Bazen acıyorum ona… Siz sıcak sıcak evde oturup şikâyet ederken o, sizleri rahat yaşatmak için gecesini gündüzüne katıyor.
-Ya anne çalışıyor sanıyorsun, ne zaman baksam babam internette online… Bir de faceden bizim Cemil’e arkadaşlık yollamış. Çocuk da ayıp olmasın diye kabul etmiş. Ama senin kocan ne yapmış, iki de bir çocuğun sayfasında yorum yapıyormuş. Geçen gün Cemil de “Aşkım” diye bir albüm eklemiş facedeki sayfasına… Cansu ile olan fotoğraflarına sevgili babam yorum yapmış. “Bu çirkin kızı çok mu aradın?” Olacak iş mi anne? Söyle kocana arkadaşlarımızı eklemesin sayfasına… Eklediklerine de yorum yazmasın lütfen!
Pelin, içinden “Babamı iyi ki eklememişim!” diye dua ediyordu. Zaten ağabeyi Gürkan da engellemişti babasını. Duvarını da kapatarak onun yorum yapma ihtimalini de ortadan kaldırmıştı. Gürkan, gerçekten akıllı biriydi. Anneleri Rahşan Hanım, aslında güzel bir kadındı ama süslemezdi. Kendiyle ilgilenmektense eviyle ilgilenmeyi tercih eden titiz biriydi. Ev kadınlığını biraz abartan, ailesi için saçını süpürge eden bir tipti. Teknolojiye de biraz uzaktı. Gerçi çocuklardan fırsat bulamazdı internete girmek istese de… Eşi Abidin Bey diz üstü bilgisayar kullanıyordu da çocuklarla internete girme sorunu olmuyordu. İki kardeşten erkek olanı bu hakkı kendine verilmiş sayıyordu. Pelin arada bir facedeki sayfasına bakıp çıkabiliyordu ağabeyi izin verdiği ölçüde tabii ki!
Bu gece yılbaşı gecesiydi, Pelin’in hayali sevdiği arkadaşlarıyla kız kıza bir yılbaşı gecesiydi. Böyle bir izni asla alamazdı. Annesi izin verse babası vermezdi. O nedenle hiçbir zaman gündeme getirmemişti bu konuyu… Öğle yemeği sonrası annesi mutfaktan çıkmamış, akşam için yemekler hazırlamayı sürdürmüştü. Akşama doğru telefon çaldı. Arayan Abidin Bey idi. Eşine akşam için yeni yılı dışarıda baş başa kutlayacaklarını söyledi. Rahşan Hanım, bütçelerini sarsacağını ve buna hiç gerek olmadığını söyleyerek itiraz ettiyse de kocası onu ikna etti. Abidin Bey’in patronu Samet Bey, önceden beş yıldızlı bir otelde yer ayırtarak parasını da yatırmıştı. Üstelik o gece hayranı olduğu sanatçı da o otelde sahne alacaktı. Son anda dünürleri yemeğe davet edince zaten limoni olan araları açılmasın, ilişkileri gerilmesin diye rezervasyonu iptal ettirmek istemiş ama başarılı olamamıştı. Çalışmasını çok beğendiği müdürlerinden Abidin Bey’in adına çevirmişti rezervasyonu ve ona sürpriz yapmıştı.
Abidin Bey de uzun zamandır eşine hediye alamamanın, dışarıda yemeğe götürememenin üzüntüsünü yaşıyordu. Bu teklife çok sıcak bakmıştı. Diğer müdürler Abidin Bey’e “ Hadi yine iyisin!” diye gülerek takılıyorlardı ama içten içe de kıskandıkları seziliyordu. Bu müjdeyi zaman geçirmeden eşine iletmişti. İşten de erken çıkacaktı. Akşam için hazırlıklarını yapacaktı. Eve gelmeden Berber Ali’ye uğradı. Rahşan Hanım da yemekleri pişirdikten sonra banyosunu yapıp kuaförüne gitti.
Pelin’le Gürkan birbirlerine baktılar. Akıllarından aynı şey mi geçiyordu acaba?
-Ağabey, ikimiz de yalnızız bu gece. Aklımdan bir şey geçiyor ama…
-Pelin, Burcu’yu arar mısın? Başka kız arkadaşlarını da ara. Yemekler de hazır zaten. Bu geceyi sen arkadaşlarınla ben de en azından Burcu’yla beraber geçiririm.
Pelin samimi olduğu birkaç arkadaşını davet etti, Burcu da ailesinden izin aldı. Akşam yedi sularında Pelin’lerde toplanılacaktı. Pelin de Gürkan da o kadar mutlu oldular ki kelimeler sevinçlerini anlatmakta yetersiz kalır.
Rahşan Hanım, kuaförden döndüğünde saçı, makyajı harika görünüyordu. Kardeşinin nişanında giydiği tarçın rengi giysisini de giyince muhteşem bir kadın oldu.
Abidin Bey, eve geldiğinde oldukça neşeliydi. Karısına iltifatlarda bulundu. Çocuklarını öptü ve onlardan özür diledi. Eğer patronu iki kişilik davetiye vermeseydi asla böyle bir bütçe ayıramayacaklarını, çocuklarıyla olmak istediğini ancak eşini de uzun süredir işlerinin yoğunluğu yüzünden ihmal ettiğini anlattı. Abidin Bey, çocuklarının üzüldüğünü sanıyordu. Oysa onların plânları çoktan hazırdı. Sonuçta herkes mutluydu.
Anneleri ve babalarını yolcu ettikten sonra iki kardeş gece için bütün hazırlıkları gözden geçirdiler. İlk gelen Burcu’ydu. Zaten sonraki gelecek olanlar Gürkan’ın umurunda değildi. Burcu’ya bebeklik albümünü göstermeye başlamıştı bile… İkiz kardeşler Hülya ve Selma geldiler az sonra… Arkasından da sınıfın en uçarı kızı Gülçin gelince muhteşem beşli tamamlanmıştı. Hazırlanan mükellef sofrada karınlarını neşe içinde doyurmuşlardı. Pelin bu gece çok hamarattı, mutfakla salon arasında mekik dokurken hiç de şikâyetçi değildi.
Arkadaşları da gelirken pasta getirmişlerdi. Saat tam 24 olduğunda pastalarını kestiler. Hepsi birden “Hoş geldin yeni yıl!” Diye bağırdılar, kahkahalar atarak yeni yılı karşıladılar. Pelin, Sertap Erener’i taklit ederek onun “Yeni Bir Aşk” şarkısına playback yaptı:
“ Bu sene iyi geçmedi söylemem lazım…
Kader beni seçmedi ama görmemem lazım…
Belki birden bire yeniden başlamam gerek…
Eskiden taptığımı bugün taşlamam gerek…
Yeni bir aşk, yeni bir iş,
Yine gülecek bir neden lazım!
Yeni bir haber, yeni bir kader,
Bunlar için bana şans lazım!
Yeni bir duruş, yeni dokunuş,
Tek tek keşfetmem lazım!
Yeni bir hayat, gerisi bayat,
Kendime yeni bir ben lazım!
Günler güzel geçmedi unutmam lazım…
Asıp yüzümü kalmışım, azıcık kırıtmam lazım…
Hep içime atmışım anlatmam gerek!
Hepsini bir kazana atıp toptan kaynatmam gerek!”
Arkadaşları Pelin’i yürekten alkışladılar. Çocuklar arkadaşlarıyla sevdikleri şarkıcıların parçalarını dinlerken gece iki sularında anne ve babaları geldi eve. Annelerini uzun zamandır böyle mutlu görmemişlerdi. Kadıncağız ilk kez iki kadeh şarap içince sarhoş olmuştu.
Elindeki kırmızı goncayı okşarken Rahşan hanımın dilinde de geceden kalma şarkı vardı:
“ Bu akşam hüzünleri evde bıraktım, körkütük sarhoş oldum elimde değil…”