MERHAMETTEN MARAZ DOĞAR | Yeni Bizim Adana Gazetesi Web SitesiYeni Bizim Adana Gazetesi Web Sitesi

SON DAKİKA

MERHAMETTEN MARAZ DOĞAR

Bu haber 02 Haziran 2022 - 12:19 'de eklendi ve 459 views kez görüntülendi.

KİTAP BAĞIŞI KAMPANYAMIZDA NELER YAŞADIK BİLSENİZ

Çoğunuzun bildiği gibi yıllarca milli eğitime hizmet vermiş, Başbakan’dan, Milli Eğitim Müdürlerinden, okul müdürlerimden pek çok ödül almış; hatta köşke kabul edilerek Cumhurbaşkanımız Sayın Ahmet Necdet Sezer tarafından altın uçlu dolmakalemle taltif edilmiş bir öğretmenim.

Ziya Paşa Ortaokulundaki matematik öğretmenim ve annemin çocukluk arkadaşı Bedia Teyzemin önerisiyle sadece sınav deneyimim olsun diye girdiğim öğretmen okulu sınavını derece ile kazandım. Önce Adana Kız Lisesine kaydolmak istedimse de teyzemin ısrarıyla Adana Kız İlk Öğretmen Okuluna yazıldım. Teyzem: “Burayı bitirdiğinde meslek sahibi olacaksın, zaten istersen okulunu bitirince üniversiteye gidebileceksin. Klasik liseye gitmekten daha iyi bu okul… Hem temelden eğitimci olarak yetişeceksin.” demişti nur içinde uyusun. Bedia Teyzemin önerilerini mantıklı buldum. İyi ki de gitmişim. Orada öğrendim pek çok şeyi… Hayatı tanıdığım güvenli bir yuvaydı okulum!

Adana Kız İlk Öğretmen Okulu’nun son mezunlarındanım. Lise muadili olan bu eğitimi sınıf öğretmeni olmak amacıyla değil, Türkçe veya resim öğretmeni olmak üzere aldım.  Üniversite sınavlarında başarı gösterdim. Sonrasında çok istediğim ilk tercihimi kazandım. Türkçe- Edebiyat öğretmeni oldum. Van, Ankara, Adana olmak üzere üç ilimizde görev yaptım. Uzun yıllar Adana Kız Lisesinde Türkçe ve Edebiyat öğretmenliğinde bulundum. Çalıştığım okullarda kitaplıkların kurulmasında, geliştirilmesinde,  öğrencilerime okumayı sevdirmekte çaba gösterdim.

Öğrencilerimi çok sevdim, onlar da sanırım beni çok sevdiler ki emekli olmama rağmen ne mutlu bana bağlarımız kopmadı. Yurt içindeki kitap fuarlarındaki imza günlerime yurdun her köşesinden koşarak geldiler. Hatta Frankfurt Kitap Fuarına katıldığımda Almanya’nın değişik şehirlerinde yaşayan eski öğrencilerim yanıma gelerek beni çok mutlu ettiler. Bu vesile ile hepsine çok teşekkür ederim. Benim için şiirler yazdılar. Beni en çok etkileyen yatılı bir öğrencimin yazdığı “Gariplerin Anası” adlı şiir olmuştur. Demek ki sevgimi aktarabilmişim onlara…

Öğretmenliğim süresince yaptıklarımla yetinmedim. Emekli olduktan sonra da kültür ve edebiyatla, dernek ve yardım çalışmalarıyla ilgilenmeyi sürdürdüm. Sonra yoksul öğrencilerin bulunduğu okullara kitap göndermeyi düşündüm. Ben maddiyat olarak zengin değilim ama manevi yönden çok zenginim. Bilirim ki esas zenginlik duygulardadır.  Benim kişisel yardımlarım da kendi çapımda idi. Çam sakızı çoban armağanı yani akmasa da damlasın türünden! Okullara ansiklopediler, hikâye ve şiir kitapları, romanlar, biyografiler göndermeye; bazılarını da elden iletmeye başladım. Öğretmenlik mesleğini seçen eski öğrencilerimin de çok faydaları oldu.

2007’de Facebook’ta kızımın bana hesap açmasıyla kampanyamı buradan duyurarak daha geniş kitlelere ulaşmayı hedefledim. Hep de belirttim: “Emekli öğretmenim. Orta direk denilen bir kitledenim. Tamamen kendi bütçemden kişisel bir yardım. Derneklerle filan ilgisi yok. “ diye! Emekliler orta direk mi tartışılır o da…Gayem benden daha yoksul olana gücüm oranında destek olmaktı. Eğitimci olduğum için çocuklara bir kitapla da olsa ufuk açmaktı amacım… Yıllarca bu desteklerimi özveriyle sürdürdüm.

Sonra Neşe Kızılyar ile kesişti yollarımız… Altın kalpli müthiş bir insan… Projemi benden daha çok sahiplendi. 82 yaşındaki annesi Nevin Kızılyar Teyzem de katıldı bize ve dostlarla birlikte yardım işini büyüttük. Nevin Teyze yüzlerce atkı ördü. Hem kitap hem atkı yolladık özellikle soğuk illerimize… Okulları tespit ederek kendi aramızda paylaşmaya başladık. “Sen Iğdır’a yolla. Ben Erzurum’a göndereyim.” derken Kadriye Hanım, Arzu Hanım, Şadiye Hanım eklendi. Aslıhan Kuzencik, Fatoş Aslantürk, Aslı ve adını hatırlayamadığım pek çok öğrencim de aramıza katıldı. Herkes bir okul seçiyordu ve o okulun öğretmenleriyle görüşerek sınıf seviyesine uygun kitaplar alıp yolluyorlardı. Okulları da gördüğünüz gibi faceden duyuru yaparak ben saptıyordum. Özelden bilgi veriyorlardı bana. Destek açısından öncelik derecesi de bu bilgilerin ışığında belirleniyordu.

Mesela çok değerli eğitimci yazar Fatma Çetin Kabadayı arkadaşımızın Iğdır’da görev yaptığı okuluna yardım etmiştik. Ertesi yıl arkadaşımın tayini Balıkesir’e çıkmıştı.  “Fatma’cığım, yardım istiyor musun?” dediğimde “Hayır, teşekkür ederim. Bu okuldaki öğrencilerimin maddi durumları iyi, sıkıntı yok.” diye cevaplamıştı. Yine Konya’da öğretmen olan eski öğrencilerimden İlkay Çapraz da “Hocam, bizim ihtiyacımız yok. Bakın neler yaptım burada!” diyerek okulu için özveriyle kurduğu kitaplığın ve okuma salonunun fotoğraflarını paylaşmıştı.

Çalışmalarımız hevesle sevinçle sürmekteydi. Ancak bazı tipler işin suyunu çıkarmaya başladılar. Yozgat Sarıkaya’dan bir öğretmen okuluna birkaç bilgisayar istedi. “Beyefendi, ben kızıma bile geçen yıl taksitle bilgisayar aldım, son taksit yeni ödendi. Benim bilgisayarım da Türkiye çapındaki bir yarışmadan ödül olarak kazandığım bir bilgisayar… Artık bu da sinyal veriyor adeta ‘Beni değiştir.’ diye…”  dedim. Ben ‘kişisel yardım, kitap kampanyası’ diyorum. Adam bilgisayar istiyor. Başka bir hanımefendi “Hocam benim 40 öğrencim var. Niğde’de görev yapıyorum. Öğrencilerim için anahtarlı kilitli süslü 40 adet hatıra defteri istiyorum.” diyor. Elbette tansiyonum fırlıyor bilmem kaça… Bir başkası da 30 mont, 30 bot istiyor. Hele biri de özel okul sahibiymiş. Şaka gibi! Çok örnek var da fazla uzatmadan bunlarla yetinelim.

Bir başkasına yönlendiriyorlar beni… Çok ilgili, çok yardımsever diye… Bakıyorum sayfasında allı pullu bir ilan: “Kitaplarımın satışından elde ettiğim geliri filan okula bağışlıyorum.” Vay be gözlerim yaşardı! Helal olsun!

Geçenlerde sayfa arkadaşlarımdan biri sayfa arkadaşlarına seslenerek güzel bir tespitte bulunmuştu: “Bin kitap bastırıyorsunuz bir hevesle… Ellisini sağa sola hediye ediyorsunuz. 950 kitap evinizde bekliyor. “  Adam haklı, ama satmak için farklı çözüm bulanlar da var. Vaktiyle ismi lazım değil yerel şairlerden biri matbaaya 1000 kitap bastırmıştı. Satılmayınca da matbaaya gidip bu kez yapışkanlı bin kuşak bastırtıp kitabına yapıştırmıştı. “Filan dernek, falan yardım kuruluşu yararına…” diye… O kuruluş veya dernek bu olayı öğrenince de işler karışmıştı. Fakat o arada bütün kitaplar ederinin on katı fiyata satılmıştı. Bu konuyu fazla açmayacağım, sanıyorum ki anlayan anlamıştır.

İnsanı yardımdan soğutuyorlar işte böyle… Hırs, bencillik ön planda… Tavuk gibi yolacak birilerini arayanlar da var. Gönderdiğimiz yardımları kendi yapmış gibi prim kazanmak adına dağıtanlar da… Kıymet bilip teşekkür mektupları yazanlar da var tabii… Çocukların gözlerindeki o anki ışıltı bize yeter de artar bile… Çoğu zaman fotoğraf bile paylaşmıyorum.  Reklam kokan yardımları sevmem. Hani bayramlarda birkaç bebek, birkaç araba alıp çocuk esirgeme yurtlarına gazeteci ordusuyla giden poz poz fotoğraflar çektirenler var ya hep itici gelmiştir bana… Zaten bizim projemiz “İyilik yap, denize at. Balık bilmezse Halik bilir.” ilkesinden hareket etmektir.  Fakat bu olumsuzluklar beni çok üzdü. Bir süre bu yardım işini askıya alacağım. Bilginiz olsun. Günlerdir üzüldüğüm konulardan biri buydu. Kısaca anlatacaktım, yine uzadı. Aslında bu aysbergin görünen kısmı… Yazmadığım, yazamadığım neler var bilseniz… Sevgiler, saygılar…

 

Harika Ufukharikaufuk@hotmail.com