2019 Merkezi Yönetim Bütçesi, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmeye devam
ediyor. Yarın da (16 Kasım 2018) Tarım ve Orman Bakanlığı’nın bütçesi görüşülecek.
Bu yıl Tarım ve Orman Bakanlığı için 33 milyar 743 milyon 778 bin TL ayrılmış
görünüyor.
2018 yılında Orman Bakanlığı ile Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlıkları için toplam
36 milyar 400 milyon 429 bin TL idi.
2019 yılı merkezi yönetim bütçesinde tarımsal destekleme ödemeleri için 16 milyar 989
milyon lira ayrılmış görünüyor. Geçen yıl bu miktar 14 milyar 489 milyon liraydı. Tarıma
verilen desteklemelerde yüzde 17,3’lük bir artış olmuş oluyor.
Bilindiği gibi 2006 yılında çıkarılan 5488 sayılı Tarım Kanunu’nun 21. maddesine göre
tarımsal destekleme GSYH’nin en az yüzde 1’i olmak zorunda. Oysa bu rakam binde
6’yı hiçbir zaman geçmedi. Hatta son yıllarda binde 4’lere geriledi. Bu yasaya göre,
çiftçi bugün itibariyle devletten 120 milyar alacaklı. (2019 yılının sonunda bu rakam
147 milyar lira olacak.) 2019 yılında öngörülen GSMH 4,4 trilyon lira. %1 pay verilse
44 milyar ayrılması gerekir. Oysa tarıma verilen destek 16,9 milyar lira.
DESTEKLER
2019 bütçesinde tarıma verilecek 16 milyar 989 milyon liralık desteğin yüzde 31’i yani
5 milyar 268 milyon lirası hayvancılığa verilecek.
Hayvancılık sektörüne 2017 yılında 3 milyar 848 milyon, 2018’de 4 milyar 103 milyon
lira destek verildi.
Hayvancılık desteği 2017’den 2018’e geçerken yüzde 6.6 artmıştı, 2018 yılına göre
2019’daki artış ise yüzde 28.4 olacak.
2016 yılından beri uygulanan genç çiftçi desteği bu yıl da veriliyor. Genç çiftçilerin
tarımsal üretime kazandırılması ve yeni iş imkânlarını desteklemek üzere genç
çiftçilere 30 bin TL’ye kadar hibe desteği sağlanıyor. Bu kapsamda, hayvancılık başta
olmak üzere çeşitli tarımsal üretim kollarında kullanılmak amacıyla 2018 yılında
kullanılan yaklaşık 503 milyon lira 2019 bütçesinden karşılanacak.
2016 yılında 450 milyon lira, 2017 yılında 483 milyon lira olan hibe desteği
sağlanmıştı.
MAZOT DESTEĞİ
Çiftçilerin en önemli girdisi mazot ve gübredir. Ama bütçede mazot ve gübreye
verilmesi düşünülen destek beklenilenin çok altındadır.
2017 yılında 700 milyon lira olan mazot desteği, 2018’de 1 milyar 900 milyon liraya
çıkarıldı. 2019’da bu destek yüzde 10 artışla 2 milyar 90 milyon lira olarak
öngörülüyor.
Sadece mazota verilen destek bile, tarım desteğinin ne kadar az olduğunun
göstergesi. Örneğin, çiftçi tarımsal üretimde yaklaşık 3 milyar litre mazot
kullanmaktadır. Bugün mazotun litre fiyatı, (değişiklik göstermekle beraber)
ortalama 6,40 liradır. Bu hesaba göre çiftçi bir yılda mazota 19,2 milyar lira
ödemektedir.
Bu bile tarıma verilen desteğin ne kadar yetersiz olduğunun kanıtıdır.
Bu da yetmiyor, fark ödemesi olarak adlandırılan ve 17 üründe uygulanan prim
desteği ise 2019’de düşecek.
Hububat, bakliyat, çay, pamuk, zeytinyağı gibi ürünlere yönelik uygulanan prim
desteği 2017 yılında toplamda 3 milyar 888 milyon liraydı. 2018 yılı için bu miktar 3
milyar 456 milyon liraya düştü. 2019′da fark ödemesi-prim desteği 3 milyar 721
milyon lira olarak öngörülüyor. Böylece 2017 yılında toplam desteklerde yüzde 30.6
ile en yüksek paya sahip olan prim desteklerinin tarımsal destek bütçesindeki payı
2018’de yüzde 23.9 gerilerken, 2019’da ise bu daha da düşecek ve yüzde 21.9’a
gerilemiş olacak.
TARIMIN DEĞİL İTHALATIN BÜTÇESİ
Bu bütçe, üreticiye “sen üretme, ben ithal edeceğim” bütçesidir. Bu bütçe üretimin,
çiftçinin değil ithalatın bütçesidir.
Tarım ürünlerindeki ithalata bakıldığında manzara daha net ortaya çıkacaktır. Örneğin;
Türkiye 2009 yılında et 2010 yılından itibaren de canlı hayvan ithalatına başladı.
2010 yılından beri 6,67 milyon canlı hayvan, 272 bin tonunun üzerinde et ithal
edildi. Canlı hayvan ve et ithalatına 7 milyar liranın üzerinde para ödendi.
AKP Genel Başkanı ve onun Tarım Bakanı, et fiyatlarını düşürmek için ithalat
yaptıklarını ve yapacaklarını ifade ettiler. Et fiyatlarındaki artışı da “halkın zengin
olmasına ve buna bağlı olarak fazla et talep etmelerine” bağladılar. Öncelikle
vatandaşımızın et tüketimi gelişmiş ülkelerin çok gerisinde. Üstelik et alamayan
insanlar artık kuzu kulağı, inek memesi ile et ihtiyacını giderme yolları arıyor.
Et ithalatının fiyatları düşürmediği ise geçen 8 yılda gayet net bir şekilde ortaya
çıktı.
Yıllardır buğday üretimimiz 19-21 milyon tona arasında sıkışıp kaldı.
Nüfusumuz artıyor ama buğday üretimi yerinde sayıyor, buğday ekim alanları
daralıyor. Buğdayın anavatanı olan ülkemiz her yıl tonlarca buğday ithal ediyor
ve ithalata milyonlarca dolar ödüyor. İthalat için de gümrükler sıfırlanıyor.
TÜİK verilerine göre 2003-2017 yılları arasında 46 milyon 469 bin ton buğday
ithal ettik. 12 milyar 810 milyon dolar ödeme yaptık. (2018 yılında ithal edilen
buğday miktarı 3 milyon tonu geçti.)
AYRICA
AKP döneminde yani 2003-2017 yılları arasında;
14 milyon 391 bin ton mısır ithalatına 3 milyar 543 milyon dolar ödeme yaptık.
4 milyon 759 bin ton pirinç ithal ettik, 2 milyar 179 milyon dolar ödedik.
8 milyon 345 bin ton ayçiçeği ithalatına 4 milyar 576 milyon dolar verdik.
21 milyon 231 bin ton soya ithalatı gerçekleştirdik. Karşılığında 9 milyar 213
milyon dolar ödeme yaptık.
11 milyon 411 bin ton pamuk ithalatına 19 milyar 86 milyon dolar ödeme yaptık.
68 milyon 339 bin ton yağlı tohum türevleri ithal edildi. 38 milyar 780 milyon
dolar ödeme yapıldı. Petrolden sonra en fazla ödemeyi yağlı tohum ve
türevlerine yaptık.
Özetle, 2002’den 2017’nin sonuna kadar tarımsal ithalata 189 milyar dolar ödedik.
(2018 ithalatı bu rakama dahil değil) 7 yıldır iç savaş yaşayan Suriye’den patates bile
ithal ettik. Bu ithalatın 72 milyar doları tarımsal hammadde. (Buğday, arpa, mısır,
pirinç, kuru fasulye, canlı hayvan vb.)
TARIMDA KARA TABLO
AKP döneminde ülke tarımı her yönüyle gerilemiştir.
Tarım alanlarımız azalmıştır. 2002 yılındaki ekilebilen tarım alanımız 26,4 milyon
hektardı. Son 16 yılda 3,2 milyon hektar tarım alanını kaybettik. Bugün 23,2 milyon
hektar ekilebilir tarım alanına sahibiz ve bunun da sadece 19 milyon hektarını ekiyoruz.
Bu alanların yaklaşık 6 milyon hektarı sulanabiliyor. Yaklaşık 13 milyon hektar alanda
ise kuru tarım yapılıyor. (130 milyon dönüm)
Türkiye’de 32 milyon dönüm arazi ekilmiyor. Ama Sudan’dan 7 milyon 805 bin dönüm
arazi kiralıyor. Yerli üreticiye bir darbe daha vuruyor.
Mera alanları da azalıyor. 2002 yılında 16.5 milyon hektar olan mera alınımız
günümüzde 14.5 milyon hektara düşmüş durumda. Mera yoksa ot yok, ot yoksa et yok
süt yok. Çünkü hayvancılığın genel maliyetinin yüzde 60-70’i yemdir.
2002 yılından bugüne nüfusumuz yaklaşık 17 milyon arttı. Buna karşın tarım
sektörünün milli gelir, istihdam ve ihracata katkısı giderek azaldı. Her yıl açıklanan
büyüme rakamlarında en az büyüme tarım kesiminde görülüyor. 2018 ikinci çeyreğinde
tarım 1,5 küçüldü.
Tarımın 2002 yılında gayri safi yurtiçi hasıladaki yüzde 10’luk pay, 2018’in ilk yarısında
yüzde 5,9’a kadar geriledi.
Çiftçi Kayıt Sistemine kayıtlı çiftçi sayısı 2003 yılında 2,8 milyon iken, 2017’de 2,1
milyona düştü.
Çiftçinin borcu ödenemez noktada. 2002’de 4,5 milyar lira olan çiftçi borcu bugün 109
milyar lira.
Tarımın bütçedeki payı yüzde 6’lardan yüzde 2-2,5’lara düştü.
SONUÇ OLARAK
Bu bütçe gıda egemenliğini hedeflemiyor. İnsanına güvenli gıdayı sağlamıyor.
İthalatı çözüm olarak görüyor.
Bu bütçe, kendi iklimini, toprağını, suyunu, insanını ve çiftçisini gözeten bir
bütçe değil.
Yata, uçağa, saraya, şatafata, saltanata para bulan fakat çiftçisini
desteklemeyen bir bütçedir.
Bu bütçe, bizi toprağımızda modern köle haline getirecektir.
Bu bütçe ithalatçıyı, yandaşı, kamu sırtından zengin olan tüccarı, yabancı
ülkelerin çiftçilerini kalkındırma bütçesidir.
Halkımızın, üreticimizin bütçesi değildir.
Çiftçimizin, halkımızın bütçesi değildir.
AKP VE SARAY SALTANATI BİTMEDEN VE UYGULADIKLARI ZORBA DÜZEN
GİTMEDEN, HALKIN, ÇİFTÇİNİN BÜTÇESİ YAPILAMAYACAKTIR…