29 Haziran 2022 tarihinde güne kötü bir haberle başladık. Çünkü 29 Haziran 2022 gecesi Cüneyt Arkın hayata veda etmiş. Bütün gazetelerde, sosyal paylaşım sitelerinde bu kara haber vardı. 24 Ocak 2022 tarihinde kaybettiğimiz dört yapraklı yoncanın mavi gözlüsü Fatma Girik’in ölümünün ardından üzüntüsünü dile getiren Cüneyt Arkın “ Fatma bekle beni, yakında ben de yanına geleceğim.” demişti. O sözleri okuduğumda “Allah korusun. Allah ona uzun ömürler versin.” diye içimden geçirirken ince bir sızı da yüreğime oturmuştu. Gökyüzünü onların gözlerinde seyretmiştik beyazperdeden…
Onun hayat hikayesine kısaca göz atalım: Fahrettin Cüreklibatır 8 Eylül 1937 tarihinde Eskişehir’de Odunpazarı’nda yoksul bir çiftçi ailesinin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Liseyi Eskişehir Atatürk Lisesi’nde okumuştur. Lise döneminden sonra maddi zorluk içindeki babasının “Bu kadar okumak yeter!” demesi Fahrettin’in aklına yatmaktadır. Okuldan arta kalan zamanlarda pazarcılık dahil birçok iş yaparak evin geçimine yardım etmeye devam etmektedir. Üniversite için başka bir şehre gitmek demek hem eve para getirememek hem de ek masraf demektir.
Annesiyle ablası, Fahrettin’in okuması konusunda ısrarlı davranarak babasını ikna etmeyi başarmışlardır. Okuyup doktor çıkacak olması Fahrettin Cüreklibatır’ı da heyecanlandırınca ver elini İstanbul demiştir. Yeşilçam filmlerinin vazgeçilmez sahnesidir. Adam, Haydarpaşa Garı’nın kapısından çıkar; bir elinde tahta valizi, diğer elinde yorganı vardır. İşte o sahneyi gerçekten yaşayan binlerce kişi arasında Fahrettin Cüreklibatır da vardır. Fahrettin Cüreklibatır, üniversite sınavına girmek için geldiği İstanbul’da Sirkeci’de bir otele gitmiştir. Sabah gireceği sınav için ders çalışması gerekmektedir ama aynı odada kaldığı üç kişi ondan ışıkları söndürmesini istemişlerdir. Mum ışığında çalışarak girdiği sınavda İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni üçüncülükle kazanmıştır.
Cüneyt Arkın gerçek adıyla Fahrettin Cüreklibatır okumayı çok seven bir gençtir. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesinde okurken maddi durumu iyi olmadığı için kitap alamamaktadır. Bir gün arkadaşının biri onu Arkın Yayınevi’nin sahibi ile tanıştırmış ve sahibi ona ödünç olarak kitaplar vermiş ve geri almamıştır. Ünlü olduğu yıllara o ismi anmak ve vefasını göstermek adına soyadı olarak Arkın‘ı seçmiştir. Onun ne denli vefalı biri olduğunu anlamak için bu bile yeterli bir örnektir.
Yedek subay olarak vatani görevini yaparken “Şafak Bekçileri” filminin çekimleri esnasında yönetmen olan Halit Refiğ’in dikkatini çekmiştir. Askerliğini yaptıktan sonra doktorluk yapmaya devam etmiştir. İlk görev yeri Adana Feke’dir. İki yıla yakın orada zor şartlarda görev yapmıştır. Daha sonra Eskişehir’e dönerek orada muayenehane açmıştır. Bir dergi yarışmasında birinci olmuştur ve doktorluğu bırakıp oyunculuğa başlamıştır. İki yıl içerisinde en az 30 filmde yer almıştır. Genelde aksiyon filmlerinde yer alan Arkın ‘Battal Gazi’ ve ‘Malkoçoğlu’ karakterlerine can vermiş ve bu isimlerle tanınmıştır. Hayatı boyunca 294 filmde oynamıştır. Bu, bir rakordur.
Oyunculuğun yanı sıra televizyon izlenceleri sunmuş ve kısa bir süre gazetelerde sağlıkla ilgili köşe yazarlığı da yapmıştır. Türk sinema tarihinde oldukça önemli bir yere sahip olan Cüneyt Arkın, ilk evliliğini1964 yılında meslektaşı olan Doktor Güler Morcan ile yapmıştır. Bu evliliğinden Filiz adında bir kızı olmuştur. Fakat çift 1968 yılında yollarını ayırmıştır. Bu ayrılıktan bir yıl sonra da Betül Hanım ile evlenmiştir. Bu evlilikten Kaan ve Murat adlarında iki oğlu olmuştur.
Cüneyt Arkın bir efsaneydi. Çocukluğumuzda, gençliğimizde ve bugünümüzde Türk sineması denilince akla gelen ilk isimlerdendi. Bazen onu bir baş komiser, bazen öğretmen, bazen iyi bir aile babası, bazen kardeşleri uğruna her şeyi göze olan fedakârlık timsali bir ağabey, bazen sevdiğinin uğruna canını vermeye hazır bir âşık rolünde izledik. Bazen de bize tarihimizi hatırlatan, geçmişimizle gurur duymamızı sağlayan Kara Murat, Malkoçoğlu, Battal Gazi filmlerini çeviren bu müstesna aktör o dönemlerin erkek çocuklarına ve yeni yetişen gençlerine de idol olmuştur. Binicilik ve karatede uzman sporcu unvanına sahiptir. Cüneyt Arkın gibi atlamak, zıplamak, koşmak, ata binmek, ok atmak sözleri dilimize girmiştir. Genç kızların rüyalarını süslemiş, bazıları nişanlılarını övmek için “Cüneyt Arkın gibi yakışıklı” demişlerdir. Kısaca “Cüneyt Arkın gibi olmak” adeta bir söz kalıbı halini almıştır.
Çocukluğumda ve ilk gençlik yıllarımda yazlık sinemalar vardı. Tahta sandalyeler olurdu. Rahatsız da olsak filmin hatırına yerleşirdik o sandalyelere… Loca dedikleri yer de en arkadaydı. Orada da aynı sandalyeler vardı ama her loca 80 santim yükseklikte beton duvarlarla çevrilmişti. Yazın en büyük eğlencemizdi o sinemalar. Cüneyt Arkın’ın filmi olduğu zaman babam sürpriz yapar altı bilet alırdı. Ya locadan ya da locanın önündeki sıradan olurdu biletler. Karpuz çekirdeklerini kavurur, tahta sandalyede rahatsız olmamak için minderlerimizi kapıp ailece sinemadaki yerlerimize yerleşirdik. Gelecek hafta film değişene kadar o filmdeki sahneler konuşulurdu.
Son yolculuk töreninde büyük oğlu Murat şöyle demiştir:
“Bugün çok ağlayan insan gördüm, zaman zaman hıçkıra hıçkıra, zaman zaman da çekindiği için yüreğinden ağlayanları gördüm. Ağlamayın be! Böyle insanlara ağlamak değil, destan yaraşır.”
Küçük oğlu Kaan’ın da düzenlenen törende babasına seslenişi şöyleydi:
“Hayatı yaşamak cesaret ister. Yaşam cesaretinin ta kendisiydi o…”
Cüneyt Arkın yaşamı boyunca “Benim kahramanım Türk halkıdır.”demişti. Türk halkı da ona “Benim kahramanımsın!” dedi. Çok sevdiği halkının kalbinde yaşayacak hep!
Halkın gönlünde böyle bir yer edinmek kolay değildir. Jön olarak kimler geldi, kimler geçti ama bir Ayhan Işık ve bir de Cüneyt Arkın asla unutulamaz. Halktan biriydi. Atatürkçüydü. Bilge bir insandı. Çok dürüsttü. Vatanını ve milletini severdi. Aile kavramına çok önem verirdi. En eğitimli ve en kültürlü aktörlerimizdendi. Allah rahmet eylesin.