TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan soL haber portalında yayınlanan röportajında, TKP’nin yaklaşan kongresini ve 100. yılında önüne koyduğu hedefleri anlattı. Okuyan Erdoğan’ın Ayasofya hamlesini ve TKP’nin yaptığı çağrıyı da değerlendirdi.
Türkiye Komünist Partisi bu yıl “100 Yaşında Devrimci Parti Devrim İçin Parti” sloganıyla 13. kongresini toplayacak. İsterseniz buradan başlayalım TKP 100. yılına hangi hedeflerle giriyor?
Partimizin aslında biricik hedefi var: Türkiye’de bu sömürü düzenini sonlandırmak, eşitlikçi bir düzen kurmak. Sosyalizm için verdiğimiz bu mücadeleyi güçlendirmek için yüzüncü yılımızı iyi değerlendirmek istiyoruz. Bir kere, bu düzenden umudu kesen ama insanlıktan umudu kesmeyen geniş bir kesim var. Bu kesimler içinde bizi eskisinden daha çok önemseyen, daha fazla dinleyen, bizimle yürümek isteyenlerin sayısı hızla artıyor. Onlarla TKP’nin buluşması için büyük bir samimiyetle çalışıyoruz. 10 Eylül bizim yaş günümüz; bu tarihe giderken TKP’ye geniş bir katılım olacak. Bunun yanı sıra dostlarımızı, birlikte birçok başlıkta işbirliği içinde olacağımız, güçlerimizi birleştireceğimiz kişilerin de sayısını artıracağız, artırıyoruz. Daha yaygın, daha örgütlü, daha kapsayıcı, emekçi halka daha fazla güven veren, daha çok üreten, daha etkili, daha diri bir parti haline gelmek için çabalıyoruz. Bunun yanı sıra partinin bütün çalışma alanlarını gözden geçiriyoruz. Bu yıl bir de kongremizi gerçekleştiriyoruz; bizim kongrelerimiz koltuk paylaşımı anlamına gelmez. Türkiye ve dünyaya ilişkin kapsamlı bir değerlendirme yaparız, kendimizi dürüst ve samimi bir biçimde gözden geçiririz ve elbette partide sorumluluk üstlenecekler de belirlenir.
Yani Genel Başkanlık yarışı olmayacak diyorsunuz…
Yok, öyle bir yarış yok, çünkü partimizde zaten Genel Başkanlık sistemi yok. Kolektif çalışmaya önem veriyoruz, kurul işleyişini esas alıyoruz. Kişiler elbette önemli, kimilerimiz daha kritik roller üstleniyoruz ama bizim için asıl belirleyici olan ortak mücadelemizdir, kimse partinin, sosyalizm mücadelesinin üstünde değildir.
İktidarın Ayasofya hamlesinin ardından sizin kaleme aldığınız bir yazıda bu hamlenin ne anlama geldiği konusunda, muhalefeti de eleştiren görüşleriniz paylaşılmıştı. Ardından partinizin yaptığı açıklamadaysa ülkenin alabildiğine karartıldığı bir dönemde başka güçlerle yürüme iradesinden bahsedildi. Bunu biraz açar mısınız?
İktidarın Ayasofya’yı cami olarak ibadete açmasının muhalefete dönük bir operasyon olduğunu yazdım. Çok kısaca söyleyeyim, hükümet muhalefet blokunun Türkiye’nin laik duyarlılığı olan toplumsal kesimlerinden vazgeçmesini istiyor. Yani aslında şu anda muhalefetin ve özellikle CHP’nin stratejisini sonuna kadar götürmesi için ona alan açıyor.
İktidar CHP’nin sürekli sağcılaşmasından ilk başlarda rahatsızdı, kendi mahallesine girildiği için. Bunu değiştirmek için çok uğraştı, olmadı. CHP yönetimi çok kararlı. E şimdi bundan yararlanmak istiyor. Muhalefetin toplumsal desteği söz konusu olduğunda en diri olanlar hâlâ laik duyarlılığı olan ve giderek daha da yoksullaşanlar. İktidar bu kesimin enerjisi olmadığında seçim ya da başka bir şeyden asla korkmaz. Muhalefetin milliyetçi ya da İslamcı kanatlarının Erdoğan’la uzlaşmaları daha kolay olduğu gibi, sert bir mücadelede dağılmaları da daha büyük olasılık. Dolayısıyla hükümet AKP’nin Türkiye projesine direnen seküler bir nüfus bölmesinin sahipsiz kalması için uğraşıyor.
İşte bizim çağrımız bu kesimleredir. Bu kesimler bir yandan dincileşme bir yandan da ekonomik zorluklarla kuşatılmıştır. Mevcut muhalefet bloku bu kuşatmanın bizzat parçasıdır. “Sermaye düzenini kabullenelim, dincileşmeyi kabullenelim, NATO’yı kabullenelim ama Erdoğan’a muhalefet edelim”, yok böyle bir şey! Biz Erdoğan’a neden karşıydık?
TKP diyor ki, TKP’ye katılın. Başka bir siyasi oluşumdaysanız, gelin üç temel meselede ilkeler etrafında birlikte yürüyelim. Emperyalizm, dincileşme ve sermaye düzenine karşı neler yapacağımızı belirleyelim. Ama bize “Avrupa Birliği iyidir” denirse, “bazı patronlar demokrasiden yana, onları da yanımıza alalım” denirse, “bazı tarikatlar AKP’ye karşı, onlara da yer açalım” denirse, “aramıza işbirlikçileri, liberalleri de katalım” denirse bizim yanıtımız “kolay gelsin” olur. Buradan Türkiye’ye umut çıkmaz. Çok açık söylüyorum, biz bu ülkeyi aydınlığa çıkarmakta üzerimize düşeni yapacağız. Halkımızı çaresiz bırakmayacağız.
Aynı açıklamada insanlığın çok daha umutsuz gözüken dönemleri aşmayı başardığını vurgulayarak “yeter ki adaletten, eşitlikten, aydınlıktan yana olanlar üzerlerine düşeni yapsın” dediniz. Ardından “TKP’ye Katıl” çağrısı eşlik etti bu açıklamaya. Bu açıklamanın ve çağrının karşılığını ölçme şansınız oldu mu?
Partimize büyük ilgi olduğunu söylemek zorundayım. Bu boş bir propaganda cümlesi değil, abartılı bir iyimserlik de değil. Hatta bir eleştiri de. TKP henüz bu ilgiyi yeterince değerlendirmiyor. Zaten bütün çabamız bizden kaynaklı eksiklikleri, sorunları gidermek.
Geçtiğimiz yıl Türkiye’nin birçok yerinde semt evleri açmaya başladık. Çok anlamlı bir adım oldu bu. Şimdi bütün yerleşimler için hedefimiz budur. TKP Türkiye’nin her yerinde varlığını hissettirmek zorundadır. Gündemimizde bu var.