ABDURRAHMAN YAĞDIRAN RÖPORTAJI | Yeni Bizim Adana Gazetesi Web SitesiYeni Bizim Adana Gazetesi Web Sitesi

SON DAKİKA

ABDURRAHMAN YAĞDIRAN RÖPORTAJI

Bu haber 27 Nisan 2022 - 17:55 'de eklendi ve 557 views kez görüntülendi.

Sayın Abdurrahman Yağdıran kısaca kendinizi tanıtır mısınız? 

7 Nisan 1934’te Adana’da doğdum. Çocukluğumdan beri müziği severim. Türk Sanat Müziği veya Türk Halk Müziği fark etmez. Yalnız 11 yaşımdan beri kendimi tamamen müziğe verdim. Adana’da Obalar Caddesinde bir kahvehanede kahveci çıraklığı yapıyordum. Bütün radyoları dinliyordum. O zamanki Türk Halk Müziği Ses Sanatçılarımız Muzaffer Akgün, Neriman Altındağ, Nebahat Yedibaş, Nurettin Çamlıdağ, Ali Can, Turhan Karabulut radyoda türküler okudukça ben zevkle onları dinliyordum. Böylece Türk Halk Müziğine aşina oldum. 

     Ne zamandan beri beste yapıyorsunuz? İlk eseriniz hakkında bilgi verir misiniz? 

“Adam olacak çocuk b*kundan belli olur.” derler. Ben bu sözü biraz kaba buluyorum. Horoz olacak civciv daha yumurtadayken öter, diyorum. Yıl 1950… 15 yaşımdaydım. Kadirli ilçemizin o zamanki adıyla Kürt Köyünde şimdiki adıyla Yeni Köyünde Çizmeli Mehmet Ağa’nın pamuğunu topluyorduk. Orada saba makamında bir şarkı besteledim. İlk bestem bu oldu: 

Ateşli aşkımın sonu gelmeyecek mi Allah’ım 

Dinmez derdime çare yok söyle nedir günahım, 

İnlesem can-ı gönülden cihanı mahveder ahım, 

Lütf-u ihsanını beklerim bilirim çoktur günahım. 

      15 yaşındaki bir çocuk için muhteşem dizeler… Çok etkilendim. Eğitim dereceniz nedir hocam? 

Okula başlayacağım sene İkinci Dünya Savaşı vardı. Türkiye, o zamanlarda çok sıkıntı içindeydi. Ekmeği karneyle alıyorduk. Onun için okula gidemedim. 10 yaşımdan itibaren ekmek kavgasına başladım. Su sattım, simit sattım. Kahveci çıraklığı, fabrika işçiliği, pamuk tarlalarında ırgatlık yaptım. Hayat mücadelem askere gidene kadar böyle sürdü. 1955-1957 yılları arasında İstanbul Selimiye Kışlasında askerlik yaparken okuma- yazma öğrendim. 1957’de askerden terhis olur olmaz hariçten sınava girerek Adana Seyhan İlkokulu’ndan ilkokul diploması aldım. PTT idaresinin açtığı sınava katılarak postacı oldum. Sınavda sorulan sorular ve cevapları bugün bile aklımda… 

Kuduz hastalığının aşışını kim buldu? Cevap Pastör (Pasteur) 

Diğer soru da şuydu: 1945’te Amerika atom bombasını nereye attı? Cevap Japonya – Hiroşima idi. 

      Sayın Yağdıran müzik eğitimi aldınız mı? 

1959’da Adana Halk Eğitimi Müdürlüğü müzik kursu açmıştı. Ben de kaydoldum. Eczacı Mahmut Akan, Arif Nihat Aka ve Ali Şenozan hocalarımdan çok güzel müzik eğitimi aldım. Her zaman onlara minnettarım. 

      Müzik eğitimi aldığınızı söylediniz. Müzik eğitimi verdiniz mi? 

Tarsus Türk Halk Müziği Derneği’nde, Kozan Halk Eğitim Müdürlüğü’nde, Karaisalı Halk Eğitim Müdürlüğü’nde, Adana Belediye Konservatuvarı’nda dört yıl nota ve usûl dersleri verdim. İlk öğrencilerimi mezun ettikten sonra istifa ettim. 

      Öğrencileriniz kimlerdi? 

Hasan Özel- Ankara Radyosu THM Sanatçısı, Serdal Küçükuncular- GAP TV Yapımcı, Sadık Batman- Mezun olduğu Adana Belediye Konservatuvarı’nda Öğretim Görevlisi, Baki Baran- Adana Atatürk İlkokulu’nda Müzik Öğretmeni, Şükran Semercioğlu (Çetiner) Adana Petrol Ofisi İlköğretim Okulu’nda Ev Ekonomisi Öğretmeni, Demet Eren- Adana Çukurova İlçesi Öğretmenler Korosu Şefi, Nuray Ezgü Polat- Sıtkı Kulak İlköğretim Okulu’nda Müzik öğretmeni, Murat Çağlayan- Emine Nabi Menemencioğlu Lisesi Müzik Öğretmeni, Hasan Basri Üstün- Kültür Bakanlığı Tarsus THM Korosu 

Öğretmeni, Nuray Harik- Trabzon’da Müzik Öğretmeni, Bayan Özkan- Süreyya Nihat Oral İlköğretim Okulu Müzik Öğretmeni, Adana Gazeteciler Cemiyeti Korosu’nda Müzik Hocası Murat Kozan, Ramazan İnal, Seyhan Belediyesi Koro Şefi Özgür Sarıçam, Ayşe Gönül Tümer- İstanbul’da bir lisede müzik öğretmeni, ayrıca Mediha Uçak, Nuray Topak, Gülendam Taylan Atılgan… 

İstanbul’da sahne sanatçısı olanlar ise İzzet Altınmeşe’nin ablasının oğlu Orhan Aksu, Hüseyin Tatar, Arif Kestek 

    Peki, hocam sakıncası yoksa özel hayatınız hakkında bilgi alabilir miyim? 

1 Nisan 1951’de Ayşe Hanımla evlendim. Görücü usulü bir evlilik oldu. Bir oğlum, bir kızım, dört de torunum var. Oğlum Hulusi emniyet mensubudur, polistir. Kızım Mukaddes de ev hanımıdır. Eşimi 2004 yılında kaybettim. Kabasakal Mezarlığı’na defnettik. O günden beri yalnız yaşıyorum. Eşimi kaybettikten sonra hayata hiç küsmedim. Hayatı ve insanları çok seviyorum. Her zaman kendimle barışığım. 

     Eşiniz için hiç beste yaptınız mı? 

Eşim 1967’de felç olmuştu. İstanbul PTT Hastanesi’nde yatıyordu. İşler yoğun olduğu için her zaman izin almam mümkün olmuyordu. Bu nedenle eşimi yoklamaya sık sık gidemiyordum. Hastaneyi telefonla arıyordum. o zaman hasta odalarında telefon yoktu. Eşim yürüyemediği için aynı odada yatan hastalardan biri telefona geliyordu. Telefona bakan kişiler: “Ne söyleyecekseniz bana söyleyin, ben kendisine iletirim. O, yürüyemiyor.” diyorlardı. Çok üzülüyordum. Aramızda dağlar vardı. Aşamadığım dağlar Toroslar, Bolu dağları vardı ve eşime duyduğum bitmeyen özlemim… Bunun üzerine bir türkü besteledim. İçimdeki üzüntüyü ve eşime duyduğum sevgiyi, hasreti o türkü ile dile getirdim. 

Eşi olmayan ağlar, 

Yalnızlık ciğer dağlar, 

Beni çiğdem gözlümden 

Ayırdı yüce dağlar. 

Vefasız dağlar, dağlar, 

Vicdansız dağlar dağlar. 

Dağlar oldu bir perde 

Nerde ceylanım nerde 

Ceylanımı gönderin 

Odur çare bu derde. 

Nakarat 

Hasret kaldım o yâre, 

Ciğerim oldu pare, 

Yağdıran yalvarıyor, 

Beni götürün yâre. 

Nakarat 

Bu türküm Adana Radyosunda pek çok sanatçı tarafından okundu. Ankara Radyosunda talebem Hasan Özel var. Televizyonda, radyoda bu eseri okuduğu gibi şu günlerde de bu eserimi müzik albümüne de aldı. 

       Ben sizi uzun yıllardan beri tanıyorum. “Ah Postacı Postacı” ve “Adana Yollarında” adlı eserlerinizle özellikle Adanalı olup da sizi tanımayan yoktur sanıyorum. Hatta eserleriniz sizden 

daha çok tanınıyor. Sayın hocam, çocukluğumuzdan beri zevkle dinlediğimiz, hatta çiftetelli oynadığımız Adana düğünlerinin olmazsa olmazı “Adana Yollarında” adlı türkünüz nasıl doğdu? 

O zamanlar İstiklal Mahallesinde oturuyordum. PTT’de dağıtıcıydım. Öğlen tatillerinde de yemeğe evime gidiyordum. Özler Caddesi civarındaki Yeni Cami ve Koza Oteli arasında Küçüksaat’te o tarihlerde trafik şimdiki gibi yoğun değildi. Caddenin ortasından rahatça yürünebiliyordu. Evime yemeğe giderken caddenin ortasında anam bacım olsun saçları omuzlarına dökülmüş gayet şık tam bir Adana hanımefendisi bir bayan edalı edalı yürüyordu. Onu gören herkes ona bakıyordu. Ben de bayan gözden kayboluncaya kadar arkasından baktım. Eve yemeğe giderken o anda ilham geldi ve içimden gelen şu türküyü söylemeye başladım: 

“Gel Adanalı kız / Güzel edalı kız / Adana çarşısında / Gezemiyom yalınız.” diye diye eve gittim. Eve gider gitmez unutmamak için hemen notaya aldım. Adana’mızın pamuğu meşhur olduğu için türküde Adana’nın pamuğundan da söz ettim. Türküyü tamamladıktan sonra notasını Ankara Radyosu Ses Sanatçısı Nurettin Dadaloğlu’na verdim. Bu türküyü hem radyoda okudu, hem de plak yaptı. Tahminen 25-30 kişi kasete, plağa, CD’ye okumuştur. Ama 1972’de bu türküyü Halit Araboğlu meşhur etti. Ayrıca bu türkü Ayhan Işık’ın “Kızın Var mı Derdin Var” filminde; “Avrupa Yakası”, “Beyaz Gelincik”,ve “Hanımın Çiftliği” dizilerinde; “Yemekteyiz” adlı televizyon programında da kullanıldı. 

Çok merak ediyorum. “Canım Gülüm Postacı” adlı eseriniz nasıl doğdu? 

Biz postacılar tevziat (dağıtım) esnasında halk tarafından tatlı sitemlerle karşılanıyorduk. Yine vazife yaparken bir eve mektup götürdüm. Tak tak diye kapıyı çaldım, “Posta” diye seslenerek avluya girdim. Avluda genç bir bayan oturmuş, leğende çamaşır yıkıyordu. Beni görünce telaşla, sevinçle ayağa kalktı. Postacı mektup benim mi?” dedi. Ben de “Yok bacım, mektup ev sahiplerinize geldi.” dedim. Bu defa bayanın sevinci hüzne dönüştü. “Postacı, kocam gittiğinden beri haber alamıyorum.” Dedi. “Ben de “ Bacım, mektubun gelirse hemen getiririm. Merak etme.” dedim. Bayan da “Canım gülüm postacı bana mektup getirirsen sana müjdelik veririm. “ dedi. Ben de kapıyı kapattım, dışarı çıktım. Kendi kendime iş olsun diye bu sözleri mırıldandım: 

Yar yolunu beklerim, 

Günüme gün eklerim. 

Allah’a çok yalvardım 

Olmuyor dileklerim. 

Postacı postacı 

Canım gülüm postacı 

Bana yardan haber ver 

Gençliğime sen acı. 

Bu türkünün notasını Ankara Radyosuna yolladım. Orada ses sanatçısı Nevin Akol okudu, meşhur etti. Sırasıyla Nevin Akol, Yıldız Tezcan, Muzaffer Akgün, Nurünnisa Toksöz plak yaptılar. Ayrıca bu eserim “Ayşecik Boş Beşik” filminde de okundu. 

     Bu türkülerinizi hep başkaları mı okudu? Siz hiç okumadınız mı? 

“ Adana Yollarında” adlı türküm o zamanki Adana Valimiz Sayın Oğuz Kağan Köksal’ın desteğiyle hazırlanan Halil Atılgan Hoca’nın araştırmasıyla oluşturduğu “Çukurova Türküleri” adlı kitapta yer aldı. Çukurova Radyosu da isteklerde bu türküyü hep benim sesimle verdi. 

      Peki, Sayın Hocam acaba kaset, plak, CD yaptınız mı? 

Hayır. Şöyle diyebilirim. Sahnelerdeki ve televizyonlardaki programlarımdan kaydedilen ve montajlanarak amatörce hazırlanan bir CD’m var. Beni sevenlere, isteyenlere kopyalayarak veriyorum. 

     Öne çıkan eserlerinizin adlarını öğrenebilir miyim? 

Canım Gülüm Postacı, Adana Yollarında, Vicdansız Dağlar, Bülbülüm Kondu Güllere, Elmayı Daldan Aldım Aman, Dam Üstünde Bir Güzel, Damat Gel Oynayıver… 

     Postacılık çok kutsal bir o kadar da meşakkatli bir vazife… Vazife esnasında sizi çok üzen bir olay oldu mu? Hem postacısınız, hem sanatçısınız. Duygularınızı öğrenebilir miyim? 

Halkın bana gösterdiği sevgi, saygı beni çok mutlu ediyordu. Akşamları Emirgan Gazinosu’nda sahne alıyordum. Postacı türkümü de postacı kıyafetimle söylüyordum. İsmimin gerek radyolarda gerekse sahnede anons edilmesi beni çok sevindiriyordu. Akşam sahnede izleyenlere ertesi gün mektup götürünce çok şaşırıyorlardı. “A bizim postacımız!” diyorlardı. Şimdi bile yolda görenler şarkımı mırıldanıyorlar, “Yine hızlı yürüyor musun?” diyorlar. 

İyi haber götürdüğümde mutlu oluyordum ama her zaman iyi haber olmuyordu bazen kötü haber de taşıyordum. Bu haberi vermek çok zor geliyordu. Telgrafa geçtiğimde çok acı bir olay yaşadım. Bir eve askerdeki oğullarının ölüm haberini iletmem gerekiyordu. Telgrafta komutan şöyle yazıyordu: “Oğlunuz birliğinde vefat etti. Cenazenizi siz mi alırsınız yoksa biz mi burada defnedelim?” Adrese vardığımda içeriden televizyon ve müzik sesleri geliyordu. Çok neşeliydiler. Zile bastım. Kapıyı 11-12 yaşlarında bir kız açtı. Telgrafı ona verdim, imzalattım. Aceleyle kaçar gibi uzaklaştım. Daha evden çok uzaklaşmadan feryatlar figanlar yükseldi. Kahroldum. 

      Gelecekle ilgili neler düşünüyorsunuz? Gençlerimize neler söylemek istersiniz? Okurlarımıza bir mesajınız var mı? 

Öncelikle hem kendim hem de bütün insanlar için sağlıklı ve uzun bir hayat diliyorum. Vatandaşlarımızın kendi kültürlerine sahip çıkmalarını istiyorum. Gençlerimizin müziğe karşı ilgileri, yetenekleri varsa ister Türk Sanat Müziği isterse de Türk Halk Müziği dalında mutlaka müzik eğitimi alsınlar. Gençler, bayrağı bizim gibi yaşlılardan alarak daha ileri götürsünler. 

      Hakkımdaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyim? 

Seni candan kutluyorum. Son derece mütevazı, alçakgönüllü, sevecen, karşısındaki kim olursa olsun ona sevgi ve saygı gösteren, sıcakkanlı, kültürlü, bilgili ve bilgisini çok güzel aktarabilen, karşısındakine güven veren, açıklamaları karşı tarafı tatmin eden, işine önem veren, titiz, çalışkan birisin. Bu Allah vergisidir. Allah seni kötülerin şerrinden esirgesin. Bu röportajın güne kadar benimle televizyonlarda, radyolarda, gazetelerde, dergilerde yapılan röportajların en güzeli ve en genişi oldu. Teşekkür ederim. 

Harika Ufukharikaufuk@hotmail.com