Birinci Dünya Savaşından sonra Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında imzalanan Mondros Mütarekesi ve Sevr Antlaşmasıyla yurdumuz tamamen elimizden alınıp düşmanlarımıza verilerek bizim de bunu kabul etmemiz beklenmiştir. Böylece yüzyıllardır üzerinde bağımsız olarak yaşadığımız bu topraklarda özgür olarak yaşama hakkımıza son vermek amacıyla bu antlaşmaların uygulanması sonucunda ülkenin her yerinde işgaller başlamıştır.
Türk milletinin bu durumu kabul etmesi elbette mümkün değildir. İtilaf devletlerinin işgalleri sonucunda İstanbul’da bir şey yapamayacağını anlayan Mustafa Kemal Paşa’nın 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkmasıyla Kurtuluş Savaşının ilk adımı atılmıştır.
12 Haziran 1919’da Amasya’ya geçen Mustafa Kemal ve arkadaşları Hüseyin Rauf Orbay, Refet Bele ve Fuat Cebesoy birlikte Amasya Genelgesini hazırlamışlardır. Bildiri, Erzurum’da 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir’e sunuldu. Onun da onayının alınmasından sonra bu bildiri, 22 Haziran 1919’da Abdurrahman Rahmi Efendi tarafından tüm mülki amir ve askeri komutanlara telgrafla ulaştırılmıştır. Ulusal egemenliğe dayanan, tam bağımsız Türkiye Cumhuriyetinin temellerini oluşturan ilk kuruluş belgesi olması nedeniyle de Amasya Genelgesinin Türk tarihinde ayrı bir yeri ve önemi vardır.
Amasya Genelgesinin yayınlanmasının ardından Erzurum Kongresi yapılmıştır. 23 Temmuz 1919 tarihinde toplanan kongreye doğu illerinden 63 delege katılmıştır. Mustafa Kemal Paşa, 38 oyla kongreye başkan seçilmiştir. Kongre, çalışmalarını 7 Ağustos 1919’da tamamlamış ve on maddelik bir beyanname yayımlamıştır. 29 Ağustos’ta Erzurum’dan Sivas’a hareket edilmiştir. Dâhiliye Nezareti, 29 Temmuz’da Sivas Valisi’ne, “Mustafa Kemal ve Rauf Bey’in İstanbul’a gönderilmeleri” için emirler vermiştir. Harbiye Nezaretinin, kolordu kumandanlıklarına tebligat yaptığı da bildirilmiştir. Bu emirleri yazanlar da, alanlar da, bu emrin yerine getirilemeyeceğini bilmektedirler. Mustafa Kemal, kendisinin İstanbul’a yollanması hakkında yazışmaların dosyalar doldurduğu Sivas yolundadır.
2 Eylül 1919’da Sivas’a varılmıştır. Sivas Kongresi, 4 Eylül 1919’da saat 14’de Sivas Lisesi salonunda açılmıştır. Bilindiği gibi, bu kongreye 21-22 Haziran’da, Amasya Genelgesi ile karar verilmiştir. O tarihten beri, kongreye üye göndermeleri için vilayetlere haber gönderilmektedir ama İstanbul dâhil ancak 31 üye gelmiştir.
Daha sonra 27 Aralık 1919’da Ankara’ya gelen Atatürk, 23 Nisan 1920’de TBMM’yi kurdu. Böylece hem memleketin yönetimi halkın iradesine verilmiştir; hem de Kurtuluş Savaşı’nın merkezi Ankara olmuştur.
TBMM yaptığı görüşmelerde yurdun durumunu ve kurtuluş çarelerini aramıştır. Misak-ı Millî sınırları içinde vatanın bir bütün olduğu ve parçalanamayacağı görüşünden hareketle, düşmanla mücadele kararı alınmıştır.
Oluşturulan düzenli ordularla savaşa girilmiştir. İlk başarı, Doğu’da Ermeni çetelerine karşı kazanılmıştır. Daha sonra, Batı cephesinde, Yunanlılarla, I. İnönü ve II. İnönü Savaşları yapılmıştır. Bu savaşların kazanılmasıyla Yunanlılara büyük bir darbe indirilmiştir. Bunun üzerine Yunan ordusu yeniden saldırıya geçtiği zaman Mustafa Kemal, ordularına: “Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır. Bu satıh, bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz” emrini vermiştir.
Türk askeri, büyük bir azim ve fedakârlıkla bu karara uymuştur. 23 Ağustos – 12 Eylül 1921 tarihleri arasında yapılan Sakarya Meydan Muharebesiyle, Türk milleti 1699 Karlofça Antlaşmasından beri ilk defa toprak kazanmaya başlamıştır. Sakarya Savaşı, Türk milletinin savunma durumundan taarruz durumuna geçtiği önemli bir savaş olarak da tarihe geçmiştir. Bu zafer sonunda, TBMM tarafından, Mustafa Kemal’e “Gazi” unvanı ve “Mareşal” rütbesi verilmiştir.
Türk tarihinin dönüm noktalarından biri olan Sakarya Savaşından sonra, büyük bir taarruzla düşmanı tamamen yok etme kararı alınmıştır. 1922 yılı Ağustosuna kadar, hazırlıklar tamamlanmıştır. Güneydeki Türk birlikleri, büyük bir gizlilik içinde Batı cephesine kaydırılmıştır. İstanbul’daki cephane depolarından silah ve cephane kaçırılarak İtilaf Devletleri tarafından tahrip edilerek kullanılmaz hale getirilen toplar onarılmıştır. Yeni silahlar satın alınarak ordumuza taarruz eğitimi yaptırılmıştır. Bu hazırlıklardan sonra, Gazi Mustafa Kemal’in başkomutanlığını yaptığı ordumuz, 26 Ağustos 1922’de düşmana saldırmıştır. Bir saat içinde düşman mevzileri ele geçirilmiştir. 30 Ağustos’ta düşman çember içine alınmıştır. Sağ kalanlar esir alındığında Yunan Başkomutanı Trikopis de esirler arasında bulunmaktadır. Bu savaş, Atatürk’ün başkomutanlığında yapıldığı için Başkomutanlık
Meydan Muharebesi olarak adlandırılmıştır.
Büyük Taarruzun başarıyla sonuçlanmasından sonra düşman, İzmir’e kadar takip edilerek 9 Eylül 1922’de İzmir’in kurtarılmasıyla yurdumuz düşmandan temizlenmiştir. İşgal birliklerinin tamamının ülke sınırlarını terk etmesi daha sonra gerçekleşse de, 30 Ağustos sembolik olarak ülke topraklarının geri alındığı günü temsil etmektedir.
30 Ağustos Zafer Bayramı, ilk defa 30 Ağustos 1923 günü Afyonkarahisar, Denizli, Kahramanmaraş, Ankara ve İzmir’de kutlanmıştır. Resmi olarak Zafer Bayramı ilan edilmesi 1935 yılının Mayıs ayında olmuştur.
Hain düşmanın, haksızca ve alçakça işgaline “Dur!” diyen ve kanımızı son damlasına kadar akıtmadan yurdumuzu bırakmayacağımızı dünyaya ispatlayan bu büyük zaferi her yıl 30 Ağustos’ta bayram yaparak törenlerle kutlamaktayız. Devlet erkânı ve vatandaşlar, Ankara’da Anıtkabir’i, diğer illerde de anıtları ve şehitlikleri ziyaret edip Mustafa Kemal Atatürk’e, silah arkadaşlarına ve onun komutasında savaşmış askerlere şükranlarını sunmaktadırlar. Hemen hemen her yerleşim yerinde, askeri birlikler geçit törenlerine katılmaktadırlar.
Ayrıca dış temsilciliklerde de çeşitli kutlamalar yapılmaktadır. 30 Ağustos günü, ülkemizde resmi tatil olarak kabul edilmiştir. Her yıl, Harp Okulları ve Astsubay Meslek Yüksek Okulları bu tarihte mezun vermekte, bütün subayların ve astsubayların rütbe değişiklikleri de bu tarihte geçerli olmaktadır.
30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu olsun!